Masallar kişi ve toplumlara mal olmuş; gerçek ile hayal, doğru ile yanlış, iyi ile kötü, güzel ile çirkin gibi değerleri; kimi zaman akıl yürütmeyle, kimi zaman kurnazlıkla, kimi zaman kaba kuvvetle, kimi zaman hoşgörü ve sevgiyle, kimi zaman gülmeceyle yansıtır. Kitapta; yer alan masallar; kavga, çatışma, şiddet, baskıdan arındırılarak; barış, dostluk, işbirliği, sevgi, saygı, hoşgörü, arkadaşlık, yardımlaşma konularını ön plana çıkararak, heyecan veren; serüven, sevgi, komedi gibi olayları yansıtmaktadır. Anadolu Masalları tüm dünya masalları içinde önemli ve ayrıcalıklı bir yere sahiptir. Diğer şark (Doğu) ülkelerinde (İran, Azerbaycan, Hindistan, Pakistan, Afganistan…) anlatılanlarla benzeştiği gibi Anadolu’ya özgü temaları ve farklılıkları da içinde barındırmaktadır. Anadolu Masallarını beğeniyle okuyacağınızı ve seveceğinizi umuyoruz.
İÇİNDEKİLER
- Sunuş
- Keloğlan ile Tepegöz
- Tembel Oğlan
- Prenses ile Atı
- Aşkını Arayan Kız
- Şahmeran ile Lokman Hekim
- Tilkiden Korkan Mıstık
- Oduncu Dileği
- Balıkçının Oğlu
Sunuş Masallar kişi ve toplumlara mal olmuş; gerçek ile hayal, doğru ile yanlış, iyi ile kötü, güzel ile çirkin gibi değerleri; kimi zaman akıl yürütmeyle, kimi zaman kurnazlıkla, kimi zaman kaba kuvvetle, kimi zaman hoşgörü ve sevgiyle, kimi zaman gülmeceyle… yansıtır. Masallar kişi veya toplumların sosyal, kültürel ve ruhsal durumunu yansıtmakla birlikte geçmişle gelecek arasında köprü görevini de üstlenmektedir. Masallar çocuğun dil ve iletişim becerilerinin gelişimini sağladığı gibi sorgulama, soyut kavramları yorumlama gibi düşünsel açıdan hayal dünyalarının gelişmelerini de sağlar. Şiir, roman, öykü, çizgi film gibi yazılı ve görsel öğeler masalın yerini tutamaz. Masal, çocuğun kalbini doyurur, sevgi ve güven gibi temel gereksinimlerinin karşılanmasına olanak sağlar. Gecikmiş konuşma, anlatma bozukluğu ve kekemelik gibi konuşma bozukluklarının düzeltilmesine de yardımcı olur.
KELOĞLAN İLE TEPEGÖZ
Bir varmış, bir yokmuş, geçmiş zaman içinde, Keloğlan adında zeki ve becerikli bir genç varmış. Keloğlan eğlenmeyi ve gezmeyi çok severmiş. Keloğlan eşeğinin sırtına binip; o şehir senin, bu şehir benim gezer, bir taraftan da yanık yanık kaval çalarmış. O, kavalını çalınca koyun ve kuzular melemeyi, kuşlar ötmeyi keser, kavalın sesini dinlermiş. Günlerden bir gün, Keloğlan’ın yolu bir ülkenin başkentine düşmüş. Şehrin meydanına geldiğinde, büyük bir kalabalık görmüş. Eşeğini sağlam bir kazığa bağladıktan sonra kalabalığın arasına karışmış. Herkes havada uçan talih kuşuna bakıyormuş. Saatlerce ayakta bekleyen kalabalığın sabrı taşmış. Kendi aralarında yüksek sesle konuşmaya başlamışlar: “Bu kuş kimseyi beğenmiyor.” “İçimizde temiz ve dürüst insan yok mu?” “Bu kuşun bir bildiği var.” “Beklediği biri mi var?” “Padişahı arıyor …” Keloğlan konuşmalardan fazla bir şey anlamamış. Yaşlı bir adamın yanına yaklaşmış: “Amca bu insanlar ne yapıyor?” “Padişahımızın oğlu olmadı. Bir kızı var. Ölmeden önce yerine padişah olacak kişiyi belirlemek için talih kuşu uçuruyorlar. Kuş kimin omzuna konar ise, padişahın kızıyla evlenecek ve padişah ölünce yerine geçecek.” “Kim bilir hangi talihlinin başına konacak?” “Evet, sabahtan beri uçup duruyor. Kimsenin omzuna konmadı. Kimin omzuna konacak diye bekliyoruz…” Yaşlı adamlar konuşurken talih kuşu havada bir iki tur attıktan sonra, alçalarak gelip Keloğlan’ın omzuna konmuş. Kalabalık talih kuşunun kimin üzerine konduğunu çok merak etmiş. Bir anda etrafına toplanmışlar. Çok geçmeden Keloğlan’ı alıp padişahın huzuruna çıkarmışlar.